3/22/2008

* 'Abdülhamid’in mezarını ateşe vereceğiz!'


“Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini [üstünlüğünü] muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz.”


10 Şubat’ta vefatının 89. yılında rahmetle andığımız Sultan II. Abdülhamid’e ait olan yukarıdaki sözler 1895’de yazılmış hatıra defterine. O günden ne kadar net görmüş bugünleri, değil mi? Evet, tam da dediği gibi, Filistinli dindaşlarımızın ölüm kararı oldu İsrail devletinin kurulması...
Yalnız üzerinde güneş batmayan İngiliz emperyalizmine karşı mücadele vermekle kalmadı II. Abdülhamid; aynı zamanda Ermeni çeteleri ve lobilerine, Siyonist örgütlere, iç ve dış Masonlara, velhasıl Memalik-i Osmaniye’yi bölüp parçalamak isteyenlere karşı cansiperane ve destansı bir direnişti onunkisi.

Filistin’in “en zayıf halka” olduğuna yürekten inanıyordu; nitekim dediği gibi de çıktı. Filistin’in Akdeniz-Hint Okyanusu-Kızıldeniz düğümünün merkezi olduğu, 1919’da İngiliz emperyalizminin teorisyenliğine soyunan Halford Mackinder’in tarihî itirafında deşifre edildi.

Mackinder’e göre Filistin toprakları, Asya-Afrika-Ortadoğu arasında vazgeçilmez bir adaydı ve İngiliz emperyalizminin petrol üzerindeki hakimiyeti sürdüğü müddetçe desteklenmesi gerekiyordu. Şimdi anlıyoruz emperyalizmin Filistin’i neden bu kadar çok istediğini ve yine şimdi anlıyoruz Sultan Abdülhamid’in Filistin’i emperyalizme kaptırdığımız zaman başımıza nelerin geleceğini öngören sözlerini.
Gün geldi, küresel İngiliz hakimiyeti iflas etti ve satılığa çıktı: Zaten Harb-i Umumi’de Amerikalı şirketlerden kovalar dolusu borç almış, tamtakır hazinesiyle dev bir küresel iskelet halini almıştı. ABDli alacaklılar, müflis emperyalizmi de devraldılar ‘mecburen’! Ve petrol savaşı yeniden kızıştı.

İkinci Dünya Savaşı’nın hesabı dürülürken, Orta Doğu’dan İngilizler sureta çekiliyor ve ardından İsrail devleti doğuyordu. Amerika, İngilizlerin rolünü olduğu kadar İsrail’in hamiliğini de devralacaktı. Zira onun daha büyük hesapları vardı petrolle ve bu bölgenin denetimi ve birleşmesinin engellenmesi, bir mecburiyetti.

İsrail bombaları sınır çizgilerini yeniden yakıyor, kavuruyor. Filistin ve Lübnan tarihlerinin yeni bir kanlı sayfasında yaşıyor. Kuzey Irak sınırımızda İsrailli komutanlar Peşmergelere eğitim yaptırıyor. Ve herkes gibi biz de tarihte yaşamış o tek adamı hatırlıyoruz. Sıkışık durumdaki hazinesini milyonlarca sterlinle “rahatlatmaya” hazır olduklarını söyleyerek yanına kadar sokulan ve kendilerine başlarını sokacak bir arazi vermesini isteyen Theodore Herzl’e Abdülhamid’in söylediği aşağıdaki sözler bir asır sonra bile diken diken etmeye yetiyor tüylerimizi:

Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O, bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. [Böyle bir toprak parçası bizden kopartılmak istense bile o toprağı kanlarımızla kaplarız ve yine bizim toprağımız olur.] Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehid düşmüşlerdi. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana aid değildir, Türk milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Museviler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin‘i karşılıksız bile ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”

Siyonistler kendilerine Filistin’den toprak satması için bir değil, tam beş kez ikna girişiminde bulundular. Hepsinde yüz geri edilince anladılar ki, o başta kaldıkça Orta Doğu’ya “huzur” gelmeyecek(!).Siyon Yurdu’na giden altın yol, Abdülhamid’siz açılacaktır.

Yahudi diasporasının Abdülhamid’e güttüğü kin o kadar derin ve köklüdür ki, Guantanamo’da aylarca esir kalan İbrahim Şen, Vakit’in kendisiyle yaptığı söyleşide ilginç itiraflarda bulunmuştu. Meğer Guantanamo’daki sorgulara İsrailli hahamlar da katılıyormuş. Hatta bu Guantanamo mahkûmu, sorgulardan birisinde Yasef isimli bir Yahudi komutanın vücuduna elektrik verirken kendisine,

Türk terörist, merak etme az kaldı. Irak, İran ve Suriye’den sonra sıra Türkiye’ye de gelecek. Kadınlarınız hizmetçilerimiz, erkekleriniz de kölelerimiz olacak. İstanbul’a geldiğimizde ilk olarak dedeniz Abdülhamid’in mezarını ateşe vereceğiz” dediğini aktarıyordu.


II. Abdülhamid 24 Nisan 1909’da tahttan indirildi, vefat ettiği 10 Şubat 1918’de ise Jön Türklere devrettiği, yüzölçümü neredeyse 5 milyon kilometrekareye ulaşan koca imparatorluk kayıplara karışmış sayılırdı. “Hürriyet kahramanı” Enver Paşa’nın 1 Kasım 1918 Cumartesi gecesi saat 23.00’de bir Alman istimbotu ile kurtarmaya kalktığı ülkeden kaçmadan evvel, yaveri Mersinli Cemal Paşa’ya yaptığı şu acı itiraf, İttihatçıların nasıl büyük bir oyuna geldiklerini geç de olsa fark ettiklerini göstermektedir:

Turan yapacaktık, viran olduk. Bizim en büyük günahımız, Sultan Hamid’i anlayamamaktır. Yazık Paşam, çok yazık! Siyonistlere alet olduk ve onların hıyanetine uğradık!”


Yıllar geçtikçe haklılığı daha iyi anlaşılan “Son Sultan” II. Abdülhamid’in bütün mücadelesini, bir yandan kurtlarla dans edip ülkeye zaman kazandırmaya, öbür yandan ülkenin yetersiz altyapısını gelmesi kaçınılmaz emperyalist kıyamete hazırlamaya ve insan gücünü yetiştirmeye teksif etmişti. İlk denizaltı gemilerimizi donanmaya kazandırması da, imparatorluk sathında binlerce okulu açması da bu gayenin yansımalarıydı. Çobanlara bile okul açtırmasını, mezuniyet törenlerine hediyeler göndererek memleket evlatlarını okumaya teşvikini ancak bu gaye çerçevesinde anlamak mümkündür.


Ona kızanların öfkesini anlıyoruz. Osmanlı’nın postunu pahalıya deldirmişti emperyalizme. Acısız bir ameliyatla gövdeyi paylaşacaklarını düşünenlerin, bu paylaşımın onun gayretleriyle ertelenmesi ve Birinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca Avrupalının ölümüyle sonuçlanması karşısında öfkelenmelerinden daha doğal bir şey olamazdı. Dinmeyen öfkelerinin sebebi budur. Tabii Kızıl Sultan iftirasının da...


İyi güzel, anlıyoruz İngilizin, Fransızın, Yahudinin, Ermeninin, Masonun şunun bunun hıncını. Peki bizim içeridekilere ne oluyor? Onlar da mı ülkeyi erkenden bölüp parçalatmadığına kızıyorlar yoksa?


Orta Doğu’da haritaları yeniden çizme tartışmalarının yapıldığı şu günlerde dikkatle okumamız gereken bir kitap gibidir Sultan II. Abdülhamid’in 33 yıllık iktidarı. Ben bu direnişe, sessiz Çanakkale diyorum. Şehitsiz, gazisiz, topsuz, tüfeksiz Çanakkale...


Yok, yok, bir şehidi var bu sessiz Çanakkale’nin. Hem de hakkı yenmiş, garip bir şehidi: O şehid, Abdülhamid’in ta kendisidir. Rahmet onun üzerine yağsın...

3/21/2008

* "SEN Ki Françeskosun ..."

Alman imparatoru Şarlken'le, 24 subat 1525'de yaptigi Pavye Savasi'nda yenilerek esir düsen Fransa Kralı Fransçois ve annesi Düses Dangolen, büyükelçi Kont Jan de Franjipan ile Kanuni'ye birer mektup gönderirler.

Kraliçenin mektubu söyledir :
'' Şimdiye kadar oglumun kurtuluiunu Şarlken'in insafina birakmistim. Fakat Şarlken ogluma hakaretler etmektedir. Dünyaya geçen hükmünüz, cihanin bildigi azamet ve saninizla oglumun kurtulmasini temin etmenizi zat-i şahanenizden niyaz ediyorum. ''

Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Kraliçe ve esir François'ya birer mektup gönderir. Mektupta kisaca sunlar yazilmaktadir :

'' Sen ki Fransa vilayetinin Krali Françesko'sun. Sarayima elçin ile mektup gönderip ve bazi agiz haberi dahi ismarlayip, memleketinize düsman girip, hala hapiste oldugunuzu bildirerek, kurtulmaniz hususunda tarafimdan yardim ve meded istida eylemissiniz. Padisahlarin maglup olmasi ve hapsolmasi tuhaf degildir. Gönlünüzü hos tutup üzülmeyesiniz. Gece gündüz atimiz eyerlenmis ve kilicimiz kusanilmistir. Allah hayirlar müyesser eyleyip mesiyyet ve iradati neye müteallik olmus ise vücuda gele (Allah'in istedigi gibi olur.) ''

Mohaç Savaşı sonucunda dersini alan ve Viyana kuşatması ile de iyice gözü korkutulan Alman imparatoru Şarlken, François'yi serbest bırakmak zorunda kalmıştır.

Kanuni'nin mektubunda dikkati çeken nokta, Fransa Krali'na "Sen ki Fransa vilayetinin Krali Françeskosun" seklindeki hitabidir. Bu, Kanuni'nin Fransa'yi küçük bir vilayet, Fransa Krali'ni da bir vali olarak görmesinin bir ifadesidir.

* "KESiLEN SAKAL DAHA GÜR BiTER..."

Osmanli donanmasinin ilk defa bozguna ugradigi inebahti Deniz Savasi'ndan sonra, II. Selim'in emriyle yeni bir donanma kurulur. Donanmayi kurmakla görevlendirilen Kiliç Ali Pasa, bahar ayinda donanmayi her seyi ile hazirlamisti. inebahti'da Kibris'i almak için ugrayan Haçli Armadasi bu amacina ulasamamisti. İnebahti bozgununun sorumlusu olan Sokullu Mehmed Paşa, 7 Mart 1573'de Venedik büyükelçisi Barbaro'ya :

" Biz sizden Kıbrıs'ı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalimizi traş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama kesilen sakal daha gür biter. " !

* Yavuz Sultan Selim’in Zerâfeti ! (**)

Yavuz Sultan Selim Han döneminde, Iran hükümdari Şah ismail, kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandiği gönderir, hünkâra.Sandik açilir. içinden çesit çesit degerli taslar, kiymetli atlas, kadife kumaslar çıkar. Fakat, sandık açılır açılmaz, etrafa pek fena bir koku yayılır. Önce, hiç kimse bir anlam veremez, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra, mesele anlaşılır.Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş. Yani, Şah İsmail, aklı sıra, cihan padisahina hakaret ediyor… (!)

Cihan padisahi emir verir, "herkes düsünsün, bu edepsizlige, Osmanli'nin sanina yakisacak sekilde bir mukabelede bulunmaliyiz." Ve çözümü yine kendisi bulur.
Ayni sekilde degerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazirlatılır. Sandığın içine, o zamanin en nefis gül kokulu lokumlarından hazirlanmış bir kutu yerleştirilir. Kutunun altina da, bir satırlık yazıdan ibaret pusula (not) ilistirilir.Hediye sandığı, itina ile süslendikten sonra, Sah Ismail'e gönderilir.
Sandık, Şah'ın huzurunda açılır. Sandk açılır açılmaz, etrafa mis gibi gül kokusu yayılır. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra, Osmanli Elçisi –Şah'ın tedirgin olmamasi için, önce kendisi tatmak kaydiyla büyük bir saygi ve nezaketle, Şah Ismail'e lokumdan ikram eder. Bilâhare, görevliler, huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye baslarlar, lokumdan.Şah, bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez. Osmanlı Elçisi, Şah'in şaşkınlığını gidermek için, lokum kutusunun altina ilistirilmis mütevazi kagidi uzatir.
Kağıdi okuyan Şah'ın yüzünde, bu sefer, şaşkınlığı yerini büyük bir utanç ifâdesi alır;
" İsmail, herkes yediginden ikram eder. "

* Sultan 2. ABDÜLHAMiD HAN’IN iSTiHBARAT GÜCÜ


Batılı emperyalist güçlerin,Ermenileri piyon olarak kullanıp kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardigi günlerde, İngiliz Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip,küstahca: "Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine,Ulu Hakan keskin bakislarini elcinin üzerine dikerek:
"Filan gün,filan saatte Karadeniz'in filan noktasina yanaşıp,karaya Ermenileri Türklere karsi silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitacılara teslim eden ingiliz gemisinde, Türk basina kac silah bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldürecegiz !!" cevabını verir...

* OSMANLI'DA İLK-LER ...

* Osmanlıların ilk Beylik merkezleri ve bir bakıma ilk başkentleri Söğüt Kasabası dır. Daha sonra sırasıyla Yenişehir, Bursa, Edirne ve İstanbul başkent oldu.
* Osmanlı tarihinde ilk savaş,1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.
* Osman Bey in ele geçirdiği ilk kale Kolca Hisar Kalesi dir (1285).
* Osman Bey in ilk askeri anlaşması 1306 yılında Ulubad Tekfuru ile yapılan anlaşmadır.
* İlk fethedilen ada, 1308 yılında alınan İmralı Adası dır.
* İlk barış anlaşması, 1330 yılında Orhan Gazi ile Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos arasında imzalanmıştır.
* "Rumeli" adı verilen Avrupa yakasında ilk ele geçirilen yer, Gelibolu da Orhan Gazi nin büyük oğlu Süleyman Paşa tarafından alınan Çimpe limanıdır.
* "Sikke" adı verilen ilk Osmanlı madeni parası Orhan Gazi adına 1327 yılında basılmıştır.
* İlk daimi ordu 1328 yılında Orhan Gazi Bey in emriyle kurulmuş olup bu orduya "Yaya" adı verilmiştir.
* Osmanlı tarihinde ilk şair padişah Fatih Sultan Mehmed in babası İkinci Murad dır.
* Osmanlı padişahlarından İstanbul u ilk kuşatan Yıldırım Bayezid dir (1391).
* Osmanlı tarihinde savaş meydanında şehid olan ilk (ve tek) padişah Birinci Murad dır (1389). (1. Kosovo Savaşı)
* İstanbul a defnedilen ilk padişah Fatih Sultan Mehmed dir.
* Fethin sembolü olan Ayasofya da ilk Cuma Namazı fetihten üç gün sonra 1 Haziran 1453 günü Akşemseddin tarafından kıldırılmış olup cemaat arasında Fatih ve O nun şanlı askerleri hazır bulunmuşlardır.
* Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul a tayin edilen ilk vali Karıştıran Süleyman Bey dir.
* İlk İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi olup; bugünkü Kadıköy semti O na tahsis edildiği için bu adı almıştır.
* Devşirmelerden olup da Sadrazamlık makamına yükselen ilk kişi, fetihten sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından tayin edilen Mahmud Paşa dır.
* Önceleri Asya ve Avrupa da toprakları bulunan Osmanlı İmparatorluğu na ilk defa Afrika da toprak kazandıran padişah Mısır Fatihi Yavuz Sultan Selim dir.
* İstanbul da öldürülen ilk padişah, "Genç Osman" adıyla bilinen İkinci Osman dır.
* "Valide Sultan" adıyla anılan ilk padişah anası, İkinci Selim in hanımı ve Üçüncü Murad ın anası olan Nur Banu dur.
* Osmanlılarda ilk matbaa, Üçüncü Ahmed zamanında ve 1727 yılında faaliyete geçen İbrahim Müteferrika Matbaası dır.
* İlk vapur, İkinci Mahmud zamanında ve 1827 yılında satın alınmış olup halk arasında "Buğu gemisi" adıyla anılmıştır.
* İlk kıyafet kanunu 3 Mart 1829 yılında ve İkinci Mahmud zamanında yayınlanmıştır. Bu kanuna göre sarık ve cüppe ilmiye sınıfına ayrılmış olup devlet memurlarının fes, setre, pantolon ve kaput giymeleri kararlaştırılmıştır.
* İlk gazete yine İkinci Mahmud döneminde ve 1 Kasım 1831 Salı günü yayınlanan Takvim-i Vakayi dir.
* Osmanlı tarihinde ilk borçlanma Sultan Mecid döneminde ve 1855 yılında olmuştur. 28 Haziran Perşembe günü Londra da imzalanan anlaşma ile İngiltere ve Fransa dan beş milyon İngiliz altını borç alınmıştır.
* Türkiye de ilk telgraf da yine Sultan Mecid döneminde kurulmuş, 9 Eylül 1855 Pazar günü faaliyete geçmiştir.
* Avrupa seyahatine çıkan ilk ve tek Osmanlı Padişahı Sultan Aziz dir 21 Haziran 1867 tarihinde başlayan bu yolculuk 44 gün sürmüştür.
* Türkiye nin yurt dışında katıldığı ilk sergi 1851 yılında Londra da düzenlenen Tarım ve Sanayi Ürünleri Sergisi dir.
* Türkiye de ilk sergi ise 27 şubat 1863 tarihinde Sultan Ahmed Meydanı nda Sultan Abdülaziz in de katıldığı bir törenle açılan "Sergi-i Osmani" dir. Çeşitli el sanatları ile tarım ve sanayi ürünlerinin yer aldığı bu sergiye İmparatorluk sınırları içinde kalan ülkelerden olduğu gibi bazı Avrupa ülkelerinden de katılımlar oldu.
* İstanbul a ilk tünel yine Sultan Abdülaziz zamanında Fransız Mühendis Emile Gavand tarafından yapıldı ve bu tünel 17 Ocak 1874 günü hizmete girdi. Dünyanın üçüncü yeraltı treni olan bu tünel 575 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindedir.
* Türkiye de Meşrutiyet in ilk ilanı, 23 Aralık 1876 (Sultan İkinci Abdülhamid).
* İlk olarak Sultan İkinci Abdülhamid döneminde açılan okullar: Mekteb-i Hukuk-i Şâhâne (Hukuk), Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne (Tıp), Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne (Siyasal Bilgiler), Mekteb-i Şâhâne Hendese-i Mülkiye (Teknik Üniversite), Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi, Orman ve Madenler Mektebi.
* Haydarpaşa - İzmit - Ankara demiryolu ilk olarak 1888 yılında İkinci Abdülhamid in Almanya dan aldığı mâli destekle gerçekleştirildi. Ankara - Bağdat demiryolu hattının yapımına girişildi.
* İlk Boğaziçi Köprü Projesi de Sultan İkinci Abdülhamid döneminde yapıldı. 1900 yılında, Anadoluhisarı ile Rumeli Hisarı arasında bir köprü kurulması için Bosphorus Railroad Company adlı şirket çalışmalara başladı. Köprü üzerine demiryolu döşenmesi de planlanmıştı. Böylece, Avrupa dan kalkan bir tren Bağdat a kadar gidebilecekti. Ancak iç karışıklıklar ve Sultan Abdülhamid in tahttan indirilmesi o zaman için bu projenin gerçekleştirilmesine engel oldu.

* Osmanlıların ilk Beylik merkezleri ve bir bakıma ilk başkentleri Söğüt Kasabası dır. Daha sonra sırasıyla Yenişehir, Bursa, Edirne ve İstanbul başkent oldu.
* Osmanlı tarihinde ilk savaş,1284 yılında Bizans tekfurlarıyla yapılan Ermeni Beli savaşıdır.
* Osman Bey in ele geçirdiği ilk kale Kolca Hisar Kalesi dir (1285).
* Osman Bey in ilk askeri anlaşması 1306 yılında Ulubad Tekfuru ile yapılan anlaşmadır.
* İlk fethedilen ada, 1308 yılında alınan İmralı Adası dır.
* İlk barış anlaşması, 1330 yılında Orhan Gazi ile Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos arasında imzalanmıştır.
* "Rumeli" adı verilen Avrupa yakasında ilk ele geçirilen yer, Gelibolu da Orhan Gazi nin büyük oğlu Süleyman Paşa tarafından alınan Çimpe limanıdır.
* "Sikke" adı verilen ilk Osmanlı madeni parası Orhan Gazi adına 1327 yılında basılmıştır.
* İlk daimi ordu 1328 yılında Orhan Gazi Bey in emriyle kurulmuş olup bu orduya "Yaya" adı verilmiştir.
* Osmanlı tarihinde ilk şair padişah Fatih Sultan Mehmed in babası İkinci Murad dır.
* Osmanlı padişahlarından İstanbul u ilk kuşatan Yıldırım Bayezid dir (1391).
* Osmanlı tarihinde savaş meydanında şehid olan ilk (ve tek) padişah Birinci Murad dır (1389). (1. Kosovo Savaşı)
* İstanbul a defnedilen ilk padişah Fatih Sultan Mehmed dir.
* Fethin sembolü olan Ayasofya da ilk Cuma Namazı fetihten üç gün sonra 1 Haziran 1453 günü Akşemseddin tarafından kıldırılmış olup cemaat arasında Fatih ve O nun şanlı askerleri hazır bulunmuşlardır.
* Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul a tayin edilen ilk vali Karıştıran Süleyman Bey dir.
* İlk İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi olup; bugünkü Kadıköy semti O na tahsis edildiği için bu adı almıştır.
* Devşirmelerden olup da Sadrazamlık makamına yükselen ilk kişi, fetihten sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından tayin edilen Mahmud Paşa dır.
* Önceleri Asya ve Avrupa da toprakları bulunan Osmanlı İmparatorluğu na ilk defa Afrika da toprak kazandıran padişah Mısır Fatihi Yavuz Sultan Selim dir.
* İstanbul da öldürülen ilk padişah, "Genç Osman" adıyla bilinen İkinci Osman dır.
* "Valide Sultan" adıyla anılan ilk padişah anası, İkinci Selim in hanımı ve Üçüncü Murad ın anası olan Nur Banu dur.
* Osmanlılarda ilk matbaa, Üçüncü Ahmed zamanında ve 1727 yılında faaliyete geçen İbrahim Müteferrika Matbaası dır.
* İlk vapur, İkinci Mahmud zamanında ve 1827 yılında satın alınmış olup halk arasında "Buğu gemisi" adıyla anılmıştır.
* İlk kıyafet kanunu 3 Mart 1829 yılında ve İkinci Mahmud zamanında yayınlanmıştır. Bu kanuna göre sarık ve cüppe ilmiye sınıfına ayrılmış olup devlet memurlarının fes, setre, pantolon ve kaput giymeleri kararlaştırılmıştır.
* İlk gazete yine İkinci Mahmud döneminde ve 1 Kasım 1831 Salı günü yayınlanan Takvim-i Vakayi dir.
* Osmanlı tarihinde ilk borçlanma Sultan Mecid döneminde ve 1855 yılında olmuştur. 28 Haziran Perşembe günü Londra da imzalanan anlaşma ile İngiltere ve Fransa dan beş milyon İngiliz altını borç alınmıştır.
* Türkiye de ilk telgraf da yine Sultan Mecid döneminde kurulmuş, 9 Eylül 1855 Pazar günü faaliyete geçmiştir.
* Avrupa seyahatine çıkan ilk ve tek Osmanlı Padişahı Sultan Aziz dir 21 Haziran 1867 tarihinde başlayan bu yolculuk 44 gün sürmüştür.
* Türkiye nin yurt dışında katıldığı ilk sergi 1851 yılında Londra da düzenlenen Tarım ve Sanayi Ürünleri Sergisi dir.
* Türkiye de ilk sergi ise 27 şubat 1863 tarihinde Sultan Ahmed Meydanı nda Sultan Abdülaziz in de katıldığı bir törenle açılan "Sergi-i Osmani" dir. Çeşitli el sanatları ile tarım ve sanayi ürünlerinin yer aldığı bu sergiye İmparatorluk sınırları içinde kalan ülkelerden olduğu gibi bazı Avrupa ülkelerinden de katılımlar oldu.
* İstanbul a ilk tünel yine Sultan Abdülaziz zamanında Fransız Mühendis Emile Gavand tarafından yapıldı ve bu tünel 17 Ocak 1874 günü hizmete girdi. Dünyanın üçüncü yeraltı treni olan bu tünel 575 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindedir.
* Türkiye de Meşrutiyet in ilk ilanı, 23 Aralık 1876 (Sultan İkinci Abdülhamid).
* İlk olarak Sultan İkinci Abdülhamid döneminde açılan okullar: Mekteb-i Hukuk-i Şâhâne (Hukuk), Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne (Tıp), Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne (Siyasal Bilgiler), Mekteb-i Şâhâne Hendese-i Mülkiye (Teknik Üniversite), Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi, Orman ve Madenler Mektebi.
* Haydarpaşa - İzmit - Ankara demiryolu ilk olarak 1888 yılında İkinci Abdülhamid in Almanya dan aldığı mâli destekle gerçekleştirildi. Ankara - Bağdat demiryolu hattının yapımına girişildi.

* -Yavuz Sultan Selim’in İran Şah’ı İsmail’e Mektubu -

Yavuz Sultan Selim tahta ciktiginda Anadolu'da kargasa ve düzensizlige sebep olan,Sii propagandasi yaparak halki bölmeye calisan iran (Safevi Devleti) Sah'i Ismail'e artik hesap sormanin vakti geldi diyerek topraklari üzerine sefere cikmaya karar vermistir.
Vezirler,pasalar,beylerinde görüslerinin alinmasinin ardindan hemen hazirliklara gecildi. 20 Nisan 1514 Persembe günü Üsküdar'a, 23 Nisan Pazar günü de Maltepe'ye gecti. Ordu önceden toplanmisti, padisahini bekliyordu. Bir de Safevi casusu yakalanmisti. Yavuz, Trabzon'da Sehzadeyken de Sah Ismail'le sert mektup atismalari olmustu ve yakalanan casusu serbest birakip eline de bir mektup verip bunu Sah Ismail'e götürmesini emretti. Yavuz Selim'in mektubunda kisaca sunlar yaziyordu:

" İsmail bahadır! Memleketime musallat oldun, fitneler çıkardın. Şimdi üzerine geliyorum, tövbe ve istiğfar et. Sapık yoldan döner, saldırılarını kesersen mesele yok; aksi halde memleketin, ordumuz tarafından fethedilecektir. Erkeksen karşımıza çıkarsın ..."

* CiHANIN SON IMPARATORU: II. ABDÜLHAMiD HAN (Tüm Ayrıntılarıyla...)




II.Abdülhamid'in 33 yillik hükümdarligi boyunca icraatlari...

33 Yillik saltanati süresince dünya ülkelerinin hiç birinde savas olmayan CiHANIN SON iMPARATORU .
..İlk defa elektrigi,gazi getiren,ilk modern eczanemizi açtiran,
ilk otomobili getiren,5 bin km kara yolunu yaptirtan,
Dünyanin ilk metrolarindan birini Karaköy-Taksim arasina yaptiran,
atli ve elektrikli tramvaylar kuran, Kudüs-Yafa,Ankara-Istanbul ve Hicaz demir yollarini yaptiran (Haydarpasa Tren Istasyonunu da tabi),
Istanbul'un binlerce fotografini çektiren,Arkeoloji müzeciligini baslatan, Chicago'daki turizm fuarina ülkemizi ilk kez sokan, Kuduz asisinin bulunmasindan sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini(Istanbul Darü'l-Kelb Tedavihanesi) açtiran,
Polisiye romanlarin ülkemize girisini saglayan,(14 yil içinde basilan 4000 kitaptan sadece 200 kadari dinle ilgili idi..) [Sonrdan Medreseler dini egitime dayandigi icin kapatilmisti ya!.]
Okullara(Hristiyan okullari dahil) gönderdigi emirde Türkçe'nin iyi ögretilmesini isteyen ,Azerbaycan okullarinda Türkçe yasagini kaldiran,Paris'te Islam Külliyesi kuran !
Teselya savasi sürerken sarayli hanimlara askerler için çamasir diktirende,hastaneleri ziyaret edip hastalarin ihtiyaçlarini soranda,sarayin bahçesinde bile hastalara hizmet ettirtende !
Midilli adasini esi Fatma Pesend Hanim'in sahsi mülkünden ISRARLA verdigi para ile Fransizlardan geri alanda O !
Israrla yerli kumas giyen,Hereke bez fabrikasi ve Feshaneyi kuran,
Ziraat Bankasini kuran,Ticaret,Sanayi ve Ziraat Odalarini açtiran, Yildiz Çini fabrikasini,Beykoz ve Kagithane kagit fabrikalarini,
Toplu sünnet merasimleri yaptirip her bir çocuga çeyrek altin gönderen bu yüzden yaz aylarinda toplu sünnetleri moda eden [Günümüze kadar geldigi haliyle Yaz aylari ..],
Mezuniyet törenlerinde ögrencilere hediye kitap gönderen, Yoksul halkina kendi cebinden ödeyerek kömür dagitan,
Onnik adinda bir Ermeni'nin mektubu üzerine kendi parasindan takma bacak yaptirtan, Biriktirdigi parasindan bir kismini her sene borç yüzünden hapse düsenleri kurtarmaya tahsis eden,

Modern matbaa makinelerini Türkiye ye getirten,ücretsiz kitap dagittiran,6 bin kitabin Türkceye çevrilmesini saglayan,Beyazit kütüphanesini kurup 30 bin kitap bagislayan (10 bini el yazmasidir),
Yabanci bilim adami ve yazarlara Nisanlar veren,
Her yil 30 bin saksi satin alip çiçek ektiren(Çicek saksilarinin tahsis edildigi çiçek dükkaninin sahibi yapilan röportajda; Sultanin bu yönüne her seferinde "saskinlik deryasinda yüzerek" hayran kaldigini dile getirmistir) ,
Bizim Hekimbasi Çöplügü dedigimiz yerde gül yetistiriciligi yaptiran da(Isparta'daki gül yetistiriciligi de O'nun öncülügünde baslamistir)[Aradaki ucurum: O'nun zamaninda Hekimbasi Cicek Yetistirme Merkezi,günümüzde Hekimbasi Cöplügü...!],
Türkiye'nin bir çok yerinde saat kuleleri yaptiranda O dur! (izmir,Dolmabahçe..),
Hindistan,Cava,Afganistan,Çin,Malezya,Endonezya,Açe,Zengibar,Orta Asya ve Japonya ya elçiler ve din adamlari gönderen, Latin Amerika ülkeleri ile diplomasiyi baslatan,
Yalova Termal kaplicalarini kurduran,Terkos'un sularini Istanbul'a tasitan,Bursa'nin bir köyünde bile çesme yaptirabilen O'dur ,(Sadece Istanbul'daki çesme sayisi 40'tir) [Bugünkü Hamidiye Suları...],
Sarayinda yaptirdigi tiyatroda oyunlar ve opera izleyen, Sarayda müzik okulu kurduran,çocuklarina piyano çaldirtan,hatta sarayda kizlar bandosu olusturan, Kendi elleri ile yaptigi marangozluk (Ayni zamanda meslegi)esyalarini hediye etmeyi seven,

Kendisine yapilan feci bombali suikaste ragmen Ermeni katili affedip Avrupa da hafiyelik yapmaya,yani adeta kendisine silah dogrultanlari kendi silahlariyla vuran bu siyasi deha da O'dur.
Dogu Türkistan'a gönderdigi askeri yardim ile Çinlilere karsi onlari örgütleyen,
Çinin göbegi Pekinde Hamidiye Üniversitesini kurdurtan da,
Bes vakit namazini aksatmadan kilan,hiçbir evraki abdestsiz imzalamayan(hatta abdestsiz yere bile basmayan[yataginin dibinde,sabah kalktiginda abdestsiz yere basmamak icin teyemmüm tuglasi bulundurup,onda teyemmüm aldiktan sonra gidip abdestini alirdi.]),

Yeni gemiler alan,toplar(çanakkale savasimizdaki çogu top[Kropp]),tüfekler(yine çanakkale savasinda en cok yararlandigimiz tüfekleri) getirten de ! Telefonu Avrupa'dan 5 yil sonra ülkemize getiren de O'dur !

Kiliselere,sinagoglara yardim eden (hatta Vatikan da kilise yapilmasina bile yardim eden) [ve yardimlarindan dolayi suan ki Taksim istiklal Caddesi üzerindeki Santa Maria Kilisesinin girisindeki tabelaya ismi yazilmistir.Günümüzde halen mevcut olan tabela Vatikan'a bagli olan bir kilisenin giris levhasinda ismi anilan ''ilk ve tek'' Halife-Sultan'dir),
Peygamberimize,dinimize veya Osmanliya hakaret içeren oyunlari kaldirtan(Fransa-Ingiltere-Roma-ABD)(Bir piyes için bile Alman Imparatorunu devreye sokmustur),
ABD'nin Erzurum'da konsolosluk açmasini reddeden,
İzmir limanina izinsiz girmeye kalkan ABD savas gemisini top atesine tutturan,Istanbul bogazi için iki köprü projesi çizdiren (bir tanesi tam bu günkü Fatih S.M.köprüsünün bulundugu mevkidedir),
Darülaceze yaptirip içine Sinagog,Kilise ve Cami koyduran, Çocuk hastanesi (Bugünkü adiyla: Sisli Etfal[çocuk] Hastanesi) açtiran,
Kendisine, bir yazisinda "Allah'in belasi"diyen Namık Kemal'i Rodos ve Sakiz Adasi valiliklerine atayan!,öldügünde, parasini cebinden ödedigi yerde kabir yaptirtan,

Posta ve Telgraf teskilatini kurduran(Sirkeci [Türkiye'nin] en Büyük Postane binasi..), Abdülhamit ve Abdülmecid (Dünyanin ilk torpido atan denizaltisi) adinda denizaltilarimizi Taskizak tersanesinde yaptirtan da,O ! (üstelik Hazine-i Hassa'dan.Yani Padisahin kendi mülk ve hazinesinden. Yani: kendi cebinden..)
İlkokulu ilk kez zorunlu tutan(kiz ve erkeklere),
ilk kiz okullarini açtiran,
15 tane okulda karma egitime ilk defa gecen, Ögretmen yetistirmek için okullar yaptiran(32 tane)(örnegin; simdiki adi ile Bursa Çelebi Mehmet okulu),Kiz Ögretmen Okullu açan (Daarül Malumat),
Cami yaptirdigi her köyde birde ilkokul yaptiran(Mesela sadece Sivas'taki ilkokul sayisi 1637),
Okuma yazma oranini 5 kat arttiran,(1900 yilinda ilkokul sayisi 29.130'u bulmustu..sadece Anadolu da, 14 bin ilkokul vardi)
Orta okul(Rüsdiye)sayisi 619'a cikti,Fransizca dersleri konuldu, Lise egitimi için idadiler açan(109 tane),(Istanbul Erkek-Kabatas Lisesi..)
İstanbul'da Darülfünün(Üniversite)açan,
Dünyanin ilk Disçilik okulunu kuran,
Ayrica Deniz Mühendis Okulu,Askeri Tip Okulu(GATA'nin atasi),
Kuleli Askeri okulu,Mekteb-i Harbiyeler(Harp Okullari yani),Askeri Baytar Okulu,Kurmay Okulu,Mekteb-i Mülkiye(Siyasal Bilgiler Fak.),Mekteb-i Tibbiye-i(Marmara Ünv.TIp Fak.),Mekteb-i Hukuk,Ziraat ve Baytar Mektebi,Hendese-i Mülkiye(Yüksek mühendis okulu),Daarül Muallim-i Adliye(Yüksek Adalet Okulu),Maliye-i Mekteb-i Ali(Yüksek Ticaret Okulu),Ticaret-i Bahriye(Deniz Ticaret Okulu),Sanayi-i Nefise Mektebi(Güzel sanatlar fak.),Hamidiye Ticaret Mektebi(Iktisadi ve Ticari ilimler Akademisi),Asiret Mektebi(Osmanlicilik fikrini yaymak için),Bursa'da ipekböçekçiligi okulu,Dilsiz ve Âmâ Okulu,Bagcilik ve Asicilik Okulu,Orman ve Madencilik Okulu,Polis Okulu O'nun tarafindan kurulmustur. Unutmadan bide Ankara'da ÇOBAN OKULU var.. [ Çobanlari dahi okutmak ... ]
* Ve bir de dipbnot düşersek, Cumhuriyeti kuran kadronun TAMAMI II.Abdülhamid'in açtırdığı okullardan mezun olmuştu diye ...
TANIYAMADINIZ MI?

Hani neredeyse bütün sözde aydinlarin sövdügü,ögretmenlerimizin kendi ideolojik yaklasimi ile anlattigi,baski yapiyor diyerek,o dönemin sartlarini bile düsünmekten aciz olan insanlarin sevmedigi..
(Neden kimse 1925'deki Takrir-i Sükun Kanununu ile bütün muhaliflerin susturuldugunu düsünmez ? Bu dönemde hükümet veya mahkeme karariyla pek çok yayin kapatildi,özellikle sol yayinlar tamamen yeraltına itilmisti.
Yada Ismet Inönü döneminde 44 gazete kapama emri verildigini.
Yakub Kadri'nin "Ismet Pasa bir polis devleti kurdu dedigini."
Düsünmeyiz çünkü o kisilere karsi körü körüne yargilarimiz yoktur,at gözlügü ile degil o dönemin sartlarina göre bakariz tarihe ! )
İngilizlerin oyunu,İttihatçilarin tertibi ile "Din elden gidiyor!" gibi komik bir gerekçe ile 31 Mart vakasina maruz birakilan, 1895-96'Dogu Anadolu da Ermeniler tarafindan kurulmak istenen devleti Hamidiye Alaylari ile bastiran bu sebeple Fransiz tarihçi tarafindan Kizil Sultan(!) diye isimlendirilen,
SULTAN II. ABDÜLHAMiD HAN
Belki de gerçekten suçluydu,kötü bir insandi çünkü Osmanli topraklarinda petrol aramasi yaptirip 65 yerde petrol buldurmasi,bunun üzerine Musul topraklarini sahsi parasiyla alip sömürgecilerin eline geçmesine mani olması..
Yada Yahudilerin ''Osmanli'nin tüm dis borclarinin ödenmesi'' teklifine ragmen Filistin'e yerlesmelerine ''Vatan topragi parayla satilmaz! Ve yasadigim müddetce o topraklara adiminizi atamazsiniz.'' diyerek izin vermemesi (tahtan indirildikten sadece 9 yil sonra emellerine kavusacaklardir),
[ O öyle bir siyasi dehaydı ki, tahttan indirildiğinde söylediği söz; '' O topraklarda bir Yahudi devleti kurulursa kan hiç bir zaman durmaz... '' Bi bu sözü, Bir de bugün İsrail'in Filistin'de yıllardır yaptıklarını düşünün ... ! ]


Vatan hainligidir, Ne bileyim; 240 üyeli Osmanli meclisine 140 Türk! vatandaşi sokmayi beceren ittihatçilari dinlemeyip meclisi sapamasi, Baski yaparak devletin ömrünü 33 yil uzatmasi böylece o yillarda daha genç bir subay olan Mustafa Kemal'in Türk milletinin kaderinde rol almasina vesile olması suçtu ... ? ... !
Peki cok degerli!, bilgili!, tecrubeli! vatansever İttihadcilarin 1908 de mesrutiyeti ilan edip! Abdulhamid'i tahttan indirmesi ve kendilerinin ülkeyi yönetmeye baslamasi sonrasi neler oldugunu kisaca hatirlayin.
İstanbulda zorunlu ikamate tabi ortadogu asiret liderlerinin serbest birakilmasi ! ile Ortadogu da cikan isyanlar ve milyonlarca kayip.
Balkanlarda Yunanlilar-Bulgarlar arasindaki sorunlari giderip Osmanliya karsi tek guc olmalarinin saglanmasi ve akabindeki en buyuk hezimet me goce neden olan Balkan savasi.1912. Bulgarlar Edirneyi dahi isgal etmisti.
Milyonlarca Türk balkanlardan İstanbul'a, Anadoluya göç etmek zorunda kalmisti. Gün yuzune cikmayan tarihin en buyuk soykirim ve göçlerinden. Kafkas cephesinde (Sarikamis) kursun dahi sıkmadan yitirilen 100 bin asker. Hic bir geregi yokken girilen, ve uzun surede toparlanip guclendirilen ordunun yok oldugu Çanakkale Savasi…..

Kisacasi, 10 yil gibi surede koskoca bir Impratatorlugu cokertme basaririsi !
VE ;
10.000 kisilik askeri ordu ile Abdülhamid'i tahttan indirmeye gelen askeri birlige karsi, Sultan'in kendisine bagli 30.000 kisilik Hassa Ordusuyla istese o ayaklanmayi rahatlıkla bertaraf edebilcekken, Hassa Ordusu kumandanının '' Padişahım hepsini 1 saat içinde dagıtmamız agzınızdan çıkacak tek kelimeye baglı.'' sözüne karşılık,
" Hayir, Müslüman'i Müslüman'a kirdiramam. Allah öteki dünyada bunun hesabini benden sormaz mi ? " diyerek reddeden ulu kisilikte O'dur .

Düsmesi an meselesi olan baskent Istanbul'un Anadolu'ya, Bursa'ya nakledilecegi haberi kendisine verilince, "Bizans imparatoru Konstantin kadar da mi olamadik?" demis ve bu ciplak gercegi yanina gelen heyetin yüzüne carpan da O'dur [ Heyete verdigi cevabin tam metni; Konstantin bile teslim olmaktansa çarpisarak ölmeyi tercih etmisti. Onun kadar da mi cesaretimiz kalmadi? Bana derhal bir tüfek verin, tek basima düsmanla savasmaya hazirim. Hic bir yere gitmiyorum! ]
-- Bir yere gitmiyorsun Sultanim! Buradasin ve ölümünden sonra pahan giderek yükseliyor. Bir vizyon, bir akil, bir akil, bir ruh, bir diriltici nefes üflüyorsun küresel denizlerde bocalayan sevdamiza. Bir direnis ruhu, akilli davranis bilinci, kavrayis ve zekanin vatanseverlikle el ele kurdugu görkemli taht, inancli bir insanin çaginin gelismeleriyle hemhal olusu, cok yönlü düsünebilme ve hareket edebilme yetenegi... --
...
Belki de Prof.Dr.Yilmaz Öztuna'nin dedigi gibi ;


"Milletimiz bu hükümdarin dehasina çok sey borçludur"




Belki de Prof.Dr.ilber Ortayli'nin dedigi gibi ;


"Osmanli son hükümdari,son evrensel imparator II.ABDÜLHAMiD'dir"




Belki de Necip Fazil'in dedigi gibi ;
"Abdülhamid'i anlamak herseyi anlamaktir"




Ve belki de Fransiz, François Georgian'in dedigi gibi ;
"Abdülhamid'i anlamak Türkiye'yi anlamak olacaktir !...

* Papa'nın Fatih’e Mektubu ..

Uyguladigi savas taktikleriyle dünya ülkelerinde parmak isirtip Cihan Baskenti Istanbul'u fetheden Fatih'in, devlet,ordu ve din kumandanligina hayran kalan Papa, fetihten hemen sonra 19 yasinda çag açan Sultan'a bir mektup yazarak, Hristiyanligi kabul ederse Bati Roma Imparatorlugu'nu da kendisine verecegini söylemistir. Bunu siddetle reddeden Fatih ;

" Degil Bati Roma'yi, dünya saltanatini verseniz, dinimin en küçük emrini dahi çignemem ve çignetmem. "
« " O Rüku olmasa Bu baslar dik kalirmiydi hiç ... " »

* BiZ KiMiNLE SAVASACAĞIZ ?

Osmanli Devleti ile Avusturya arasinda 1664 yilinda Vasvar Antlasmasi imzalanmisti. Bu antlasmanin uzun ömürlü olmayacagi belli idi. Ancak Avusturya elcisi bu antlasmanin 40 yil sürmesini istiyordu.
Fazil Ahmet Pasa elcinin bu istegine kizmis ve : Osmanli Devleti ile Avusturya arasinda 1664 yilinda Vasvar Antlasmasi imzalanmisti. Bu antlasmanin uzun ömürlü olmayacagi belli idi. Ancak Avusturya elcisi bu antlasmanin 40 yil sürmesini istiyordu. Fazil Ahmet Pasa elcinin bu istegine kizmis ve :
- 40 yıl sizinle barış halinde bulunursak, biz kiminle savaşacağız ? ... !

3/20/2008

*Ben ...

Ben, 1299 senesinde kurulan, küçük bir toprak parçasi üzerinde küçük bir asiret, ufak bir beylik iken azmimle, adaletimle, sebat ve kararliligimla, degerlerimle, yetistirdigim dehalarla, dürüstlügümle, hosgörümle, farkli düsünce ve inanislara töleransim ve saygimla, esitligimle üç kıtaya yayılan ve altı asır boyunca bu üç kıtada hükmeden, gittiği her yere barış, selamet ve refah götüren, adaletten ödün vermeyen, açı doyuran, mazluma el uzatan, yardım isteyeni geri çevirmeyen, alti asir boyunca daima iyi için çalışan, daima kötünün karsisinda olan Osmanlı Devleti'yim.

Ben, geçilmez denen çölleri geçen,
Ben, gemileri karadan yürüten,
Ben, bugün kapisinda süründügünüz Avrupa 'ya diz çöktüren,
Ben, bugün tamamiyle benden yüz çevirdiginiz,
Ben, sahlari, krallari, kayserleri kendime kul-köle yapan,
Ben, bir fermanla is bitiren,
Ben, en zor zamanimda bile topragimin bir parçasini satmayan, baskalarina peşkeş çekmeyen,
Ben, kendi menfaatim için degil sadece milletimin mutlulugu için çalışan,
Ben, bugün sizin unuttugunuz bütün değerlere sahip olanım. Ben OSMANLI 'yım .

*Şövalye Böyle Rezil Edilir --

Nigbolu'da alinan esirlerden baska, ele gecen ganimet de cok yüklüydü. Yildirim Bayezid, Bursa'da fidye-i necat karsiligi yurduna dönmek üzere iken veda etmek icin huzuruna gelen "Korkusuz" adiyla ünlü sövalye Jean'a :


"Bana karsi bir daha silah kaldirmayacagina dair ettigin yemini sana bagisladim. Tersine; onurunu kurtarmak üzere, bana karsi Hristiyanligin bütün güclerini topla. Yeniden gel! Bana onurumu ünümü artirmak icin yeni firsatlar bagisla!" .

*, KRALINA ANLAT ...

Alman Imparatoru Şarlken'in Türkiye'deki elcisi tarafindan "Dünyanin en güclü ordusu" olarak tanimlanan Türk ordusu,Birinci Viyana kusatmasindan önce Budapeşte önüne gelmis sehri kusatmisti. Etrafta dolasan süpheli birini yakalayan askerler onu dogruca Basvezir Ibrahim Pasa'nin huzuruna cikardilar.
Ibrahim Pasa ile o adam arasinda söyle bir konusma gecer:
- Sen kimsin?
- Kral Ferdinand'in subayiyim efendimiz!
- Demek casususluk niyetiyle geldin... Peki, ne ögrenmek istersin?
- Görevim, ordunuz hakkinda bilgi toplamakti!
- Anlasildi... Simdi var istedigin bilgileri topla!.. Ibrahim Pasa, sonra da ilgililere dönüp emir verdi:
- Bu casusa istedigi her sey gösterilsn, sordugu her seye dogru cvp verilsin! Söylenenler yapildi ve Alman subayi adeta misafir olarak agirlandi.
Osmanli ordugahini bastanbasa dolasan casus subayi gördükleri karsisinda hayretlerini gizleyemiyordu. isi bittikten sonra tekrar huzura cikarilinca Ibrahim Pasa'ya durumu anlatti. ibrahim Pasa gülerek elini uzatti ve onu yolcu etti:
- Haydi git, gördüklerini kralina anlat!..

* İrlandalıların Osmanlılara Teşekkürü...

Milletimizin tarih boyunca sergilediği örnek davranışlar hakkında konuşurken bir arkadaşımız şöyle demişti: “Lozan’da bizimle alâkalı müzakereler yapılırken Yahya Kemal de orada imiş. Avrupalı bütün delege ve temsilciler bizim aleyhimize oy verirken, sadece İrlanda temsilcisi her oylamada bizim lehimize parmak kaldırıyormuş. Bu durum şairimizin dikkatini çekmiş ve bir fırsatını bulup kendisine; ‘Herkes bizim aleyhimizdeyken, siz her seferinde lehimize oy kullanıyorsunuz; bunu niçin yapıyorsunuz?’ diye sormuş. İrlandalı Yahya Kemal’in yüzüne şöyle bir bakmış ve; ‘Böyle yapmaya mecburum. Benim gibi her İrlandalı da buna mecburdur. Biz bir yandan açlık ve kıtlıktan kırılıp, bir yandan salgın hastalıkla boğuşurken (1845-1849) diğer Avrupalılardan hiçbir yardım ve destek görmedik. Ama sizin Osmanlı dedeleriniz, yardım olarak hem para hem de gemiler dolusu erzak gönderdiler. O zor günlerde bize insanca, dostça uzanan eli asla unutamayız. Siz her zaman desteklenmeye lâyık bir milletsiniz; bunu çok iyi hak ediyorsunuz!’ diye cevap vermiş.
”Bu menfî durumlardan sonra bir milyona yakın İrlandalı Amerika’ya göç etmiştir. Hattâ bunlardan bazıları Amerika’da Cumhurbaşkanı bile seçilmiştir. Kökleri İrlanda’ya dayanan Amerikan Başkanları:
1- Andrew Jackson, 7. Başkan (1829-1837)
2- James Knox Polk, 11. Başkan (1845-1849)
3- James Buchanan, 15. Başkan (1857-1861)
4- Ulysses S Grant, 18. Başkan (1869-1877)
5- Chester Alan Arthur, 21. Başkan (1881-1885)
6- Grover Cleveland, 22. ve 24. Başkan (1885-89, 1893-97)
7- William McKinley, 25. Başkan (1897-1901)
8- Woodrow Wilson, 28. Başkan (1913-1921)
9- John Fitzgerald Kenndy, 35. Başkan (1961-1963)
10- Lyndon Baines Johnson, 36. Başkan (1963-1969)
11- Richard Milhous Nixon, 37. Başkan (1969-1974)
12- James Earl Carter, 39. Başkan (1977-1981)
13- Ronald Wilson Reagan, 40. Başkan (1981-1989)
14- George Herbert Walker Busch, 41. Başkan (1989-1993)
15- William Jefferson Clinton, 42. Başkan (1993-2001)
16- George W Busch, 43. Başkan (2001-....)
İrlanda’yı kasıp kavuran kıtlık döneminde, Osmanlı Devleti’nin yaptığı nakdî ve aynî yardımın hatırasına geçtiğimiz mayıs ayında Dublin’e yetmiş mil uzaklıktaki Drogheda şehrinde tören yapılarak, o döneme ait tarihî bir binaya şükran plâketi asıldı.
Tarihî bilgi ve belgelere göre iki milyon İrlandalının göç etmesine ve ölümüne sebep olan açlık ve kıtlık felâketi sırasında Sultan Abdülmecid, İrlanda halkına on bin sterlin yardımda bulunmak istediğini bildirir. Fakat kendi topraklarına dâhil bulunan bu bölgeye sadece iki bin sterlin vermeyi kararlaştıran İngiltere Kraliçesi Victoria, İstanbul’daki büyükelçisi vasıtasıyla, Sultan’ın teklifine karşı çıkar ve neticede Osmanlı bağışı bin sterline iner. Sultan Abdülmecid bunun üzerine İrlanda’ya tahıl yüklü beş gemi gönderir. Fakat İngilizlerin Dublin Limanı’na sokmadıkları erzak dolu yardım gemileri, yüklerini Drogheda Limanı’na boşaltır (1847). Bu dönemde İngiltere ve kıta Avrupa’sı sanayi devriminin getirdiği refah ve zenginlik içinde oldukları hâlde İrlanda’ya yardım etmezken, Osmanlı’nın hem maddî sıkıntı içerisinde, hem de çok uzak bir coğrafyada olmasına rağmen insanî yardımda bulunması burada dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biridir.İşte, bu hâdisenin hatırasına Drogheda Belediyesi’nce yaptırılan şükran plâketi, 150 yıl önce Türk gemicilerin misafir edildiği eski belediye sarayının duvarına (şimdiki Westcourt Oteli) çakıldı. Düzenlenen törende konuşan İrlanda Büyükelçimiz Taner Baytok, hâdiseyi The Threshold dergisinde, Thomas P. O’Neill imzasıyla 1957 yılında yayımlanmış yazıdan öğrendiğini söyledi.
Baytok, İrlanda asilzâdelerinin padişaha gönderdikleri ve hâlen Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde muhafaza edilen teşekkür mektubunun da bu Osmanlı yardımını doğruladığını belirtti. Mektupta şöyle deniyordu: “Aşağıda imzaları bulunan biz İrlanda asilzâdeleri, beyefendileri ve sâkinleri, Majesteleri tarafından, acı çeken, kederli İrlanda halkına gösterilen cömert hayırseverlik ve alâkaya en derin minnetlerimizi saygıyla takdim eder ve onlar adına Majesteleri tarafından İrlanda halkının ihtiyaçlarını karşılamak ve acısını dindirmek üzere cömertçe yapılan bin sterlinlik bağış için teşekkürlerimizi arz ederiz.”Kraliçe Victoria’nın, kendi topraklarına dâhil bir bölgeden yükselen çok âcil yardım çağrısına karşı yapılmak istenen nakdî yardımı engellemesi ve bunu onda bire düşürmesi ibret verici bir vakaydı. (Maalesef dünyanın başka yerlerinde günümüzde de benzer hâdiselere rastlamaktayız.) Buna karşılık Osmanlı Sultanı’nın, siyasî sürtüşmeleri ve nakliye güçlüklerini de göze alarak, dört bin kilometre uzağa tahıl yüklü gemiler göndermesi, büyük bir âlicenaplık örneğiydi. Büyükelçimiz Baytok, Avrupa’da demokratikleşme ve insan hakları konusunda haksız tenkitlere mârûz kaldığımız bir sırada gerçekleşen bu şükran plâketi törenini, Türklerin insan sevgisinin, muhtaçlara ve acı çekenlere nasıl yardıma koştuğunun delili olarak değerlendiriyordu. İrlanda halkının kadirşinas jesti Türk kamuoyunda bir moral tesir sağlayacaktı.
Drogheda’nın Belediye başkanı Alderman Frank Goddfrey de, şehir ambleminin Osmanlı hilâl ve yıldızı olduğunu hatırlatarak “Şükran plâketimiz, iki ülke insanlarının dostluk sembolü olacaktır, ümidindeyim. Dostumuz Türkiye’yi en kısa sürede Avrupa Birliği içinde görmek istiyoruz.” dedi. Kıtlık ve Açlık Müzesi müdürü de, Türk halkına ve Osmanlı Devleti’ne minnettar olduklarını vurguladı.
Arşivlerimize baş vurunca, hem İrlanda asilzâdelerinin teşekkür mektubuna, hem de İngiliz Büyükelçiliği’nin o zaman gönderdikleri teşekkür belgesine ulaşıldı. Bizler için ve geçmişimiz açısından iftihar vesilesi bu belgelerin dünyaya duyurulması da, bilhassa ülkemiz aleyhine bazı olumsuzlukların yaşandığı şu günlerde çok mühim olsa gerek...“Geceyarısı Ekspresi” ve “Musa Dağı” gibi asılsız filmlerle ülkemize iftirada bulunanlara karşı verilecek en güzel cevap, bu hâdisenin belgesel bir film hâline getirilip dostluğun nasıl olması gerektiğini dünya kamuoyuna duyurmaktır. Böyle bir film, tarihî bir hakikati açıklamaktan başka, gelecekte kurulacak dostluk ve münasebetlerin hangi temeller üzerinde şekilleneceğinin de bir göstergesi olacaktır.

* Amerikanın Vergi Ödediği Tek Devlet ..


A.B.D. bandıralı ticaret gemileri, Akdeniz de 1773 den itibaren seyretmeye başlamışlardı.Fakat bilhassa Akdeniz tamamıyla Osmanlı Denizcileri nin kontrolünde idi.Bu görevi, Cezayir Beylerbeyimize bağlı filolar sürdürüyordu. İste bu yüzden A.B.D. gemileri de, Cezayirli görevlilerle anlasmak mecburiyetinde idiler.Yeni kurulan A.B.D. harp gemileri ise, kendi teknelerini gemilerini korumaktan uzaktılar.Durumu gözden geçiren, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, Cezayir Beylerbeyimize müracaata karar verdi.

Yapılan müzakereler sonunda, anlaşmaya varildi ve 05 Eylül 1775 tarihinde bir anlaşma imzalandı.Bu anlaşmaya göre; Amerika Birleşik Devletleri, her yıl Cezayir Beylerbeyi mize 642.000 Altın Dolar ve 12.000 Osmanlı Altını vergi ödemeyi kabul ve taahhüt etti.Bu vergi anlaşması A.B.D. tarihinde, İngilizce dışında yabancı dille(Osmanlı Türkçesi) imzalanan tek anlaşmadır.
Ayrıca bu anlaşma Amerika nın, tarihleri boyunca başka bir devlete vergi ödemeyi taahhüt ettikleri tek antlaşmadır.

Anlaşma 35 sene sonra 1810 da İngiliz gemilerinindi devreye girmesiyle kendiliğinden fesholmuş.
Anlaşma fermanları karşılıklı olarak halen İstanbuldaki Deniz Müzesinde ve Washington müzesinde bulunuyor.Anlaşmada ABD yi temsilen Başkan, Osmanlıyı temsilen Padişah ve hatta sadrazam bile değil, şimdiki Vali statüsünde olan Beylerbeyinin imzası bulunuyor.

Bu tarihi vesikayı, devletleri adına imza eden görevliler :George Washington (A.B.D. Başkanı) ve Hasan Paşa (Cezayir Beylerbeyi)

Yani KISACA :

ABD tarihinde kendi dilinde olmayan tek uluslararasi anlasma Turkce'dir ve
ABD tarihinde vergi vermeyi kabul ettigi tek ulke Osmanli Imparatorludur
ABD baskani George Washington Osmanli imparatoru tarafindan muhatap gorulmemis ve anlasma Cezayiz beylerbeyi tarafindan imzalanmistir.

* Kanuni'nin Avusturya Kralı Şarlken'i Terbiye Mektubu ..

Kanuni'nin, o zamanlar Avrupa'nın en büyük gücü Avusturya İmparatorluğu Kralı Şarlken'in barış isteğine cevabı;

Ben ki sultanların Sultanı, Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Erzurum’un, Diyarbakır’ın, Kürdistan’ın, Luristan’ın, Acem’in, Mısır ve Şam’ın, Halep’in, Kudüs’ün ve bütün Arabistan vilayetlerinin, Bağdat, Basra, Yemen memleketlerinin, Kırım ve Macar tahtına ait yerlerin ve daha kılıcımızla alınmış nice ülkelerin Padişahı Sultan Süleyman Şah’ım. Sen ki, İspanya vilayetinin kralı Karlo’sun. Yüce kapımıza sen ve kardeşin ayrı ayrı mektuplar gönderip bize dokunmayın diye ricada bulunmuşsunuz. Merhamet ederek size 5 yıl süreyle dokunmamak üzere eman verdik. Ancak bir şartla: Bu sürede benim topraklarıma ‘kurudan veya yaştan bir sebeple’ saldırmayacaksınız. Korumam altında bulunan Fransa Kralı ve Venedik Doçu’na da dokunmayacaksınız. Mutluluk dağıtan kapımız size daima açıktır. Ne zaman isterseniz başvurabilirsiniz.

* Bir FATiH,Bir RUM,Bir KADI ve ADALET ANLAYISI *


Fatih namina yakisir bir Camii yaptiriyordu. Caminin mimari "ipsilanti Efendi" isimli bir Rum'du. Fatih'in emrine karsi gelip kullanilacak mermer sütunlardan birazini uygunsuzca kesti.

Bunu duyan Fatih cok öfkelendi ve Müftüye(Seyhülislam) danismayarak mimarin sag elini bilekten kestirdi. Bunun üzerine Rum mimar kadiya gitti ve zamanin Istanbul kadisi Sari Hizir Celebi durumu inceledikten sonra Padisahi cagirdi.

Padisah mahkemeye geldi. Tam oturmak üzereyken kadi gürledi: "Hasminla mürafaa-i seri olacaksin(yüzleseceksin), ayaga kalk!" Istanbul'la birlikte nice ülkeler, kralliklar fetheden padisah, ayaga kalkti. Ipsilanti Efendi'yle yüzlestirildi. Mimar sikayetciydi. Fatih ise mimarin elini kestirdigini kabul ediyordu. Sahitler dinlendikten sonra Kadi Hizir Celebi, kararini bildirdi: "Mimarin elini kestiren davalinin eli kesilecek, Kisasa kisas yapilacaktir."

Fatih sessizdi. Mimar ipsilanti Efendi ise karara sasirip bir müddet öylece donakalmisti. Sonra gözlerinden yas damlalari akarken yere diz cöktü:
"Hayir, davamdan vazgectim!" dedi, "Bu asr-i adalet karsisinda da Müslüman oldum. Padisahin eli kesilmesin. Bunun adi 'af'sa affediyorum, bu cihangire kiyilmasin..."
Kadi, bunun üzerine kararini degistirdi. Padisah,Mimar Ipsilanti Efendi ve ailesini gecindirecekti. Iyi bir ev verecek, masraflarini kendi kesesinden karsilayacakti. is böylece tatliya baglanmis oldu. Mimar hala saskin vaziyetteydi, bu nasil bir adalet ahlakiydi böyle...

Ve herkes mahkeme salonunu terk etti. Kadi ile padisah yalniz kaldilar. O anda Sultan Mehmed kilicini kinindan cikarip göstererek:
"Eger benim padisahligimdan korkup iltimas gecseydin, haksiz karar verseydin, vallahi su kilicla basini ucururdum!"
Kadi Hizir Celebi yanibasindaki minderi kaldirdi. Altindaki demir topuzu eline alip padisaha gösterdi ve; "Ey Hünkarim, sen de padisahligindan gururlanip seriat mahkemesine saygisizlik etseydin, karara itaat etmeseydin, vallahi bende su topuzla basini ezecektim!... ''

Fatih'in adalet anlayisi ve o zamanin hakimlerinin adaleti iste böyleydi. Bir Rum mimar ile cihangir bir padisahi ayirt etmiyordu...
Ve Osmanli Devleti, kilicla kalemin gölgesinde yükseldikce yükseliyor, büyüdükçe büyüyordu...

3/19/2008

* Atatürk'ün Sansürlenen Fotoğrafları [ 1 ]

Geçenlerde basinda çikan haberlere göre Arsiv Antik adli bir sirketin düzenledigi ilkyaz müzayedesinde Atatürk'ün TBMM'nin açilisinda dua ederken çekilen fotografinin orijinali satisaa çikarilacakmis.
Gerçi bu epeyce tanidik bir resim ama bilmedigimiz, daha dogrusu gözümüzden saklanan o kadar çok 'öteki' Atatürk resmi var ki!
Merak ediyoruz: Bunlar ne zaman satilacak veya gün yüzüne çikacak?
Mesela mi? Mesela Çankaya Köskü'nde çekilen çarsafli kadin fotograflari… En basta da Latife Hanim'in ve ailesininkiler.




1923-1924 yillarinda o zaman için normal sayilan kapali, yalniz türbanli degil, üstelik çarsafli kadin misafirlerin fotograflari nedense israrla saklanmaktadir bazi çevreler tarafindan. Hatta eski adi Akit olan Anadolu'da Vakit gazetesinin birkaç hafta önceki bir haberine göre, Cumhurbaskanliginin internet sitesinden bile itinayla temizlenmistir bu zamaninini sasirmis fotograflar.

Ikinci olarak Atatürk'ün Kurtulus Savasi'nin zaferle sona ermesinden sonra çiktigi ünlü yurt gezisinde Konya'da çekilmis (muhtemelen 1923 baslari) bir fotografini görüyoruz. Solda Latife Hanim, Atatürk'e siir okuyan bir kiz ögrenciyi ilgiyle dinliyor. Sagdaki yüzleri peçeli ve çarsafli kadinlar ise ögretmen.



Iste Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çekilmis ünlü 'âyetli' fotograf…




Basbakan Ismet Inönü kürsüde konusuyor ve basinin üzerinde irice bir hat levhasi asili göze çarpiyor. Levhadaki yaziyi dahi okuyabiliyoruz buradan. Sûra suresinin 38. ayeti yazilidir fotograftaki talik levhada. Bir zamanlar TBMM'nin Kur'an'in gölgesinde çalistigini bilmekten yüzü kizariyor olmali birilerinin.

Ve iste 1923 yilinin baslarindayiz. Günlerden 26 Subat 1923'tür. Lozan görüsmelerine ara verilmis, dis iliskiler trafigi iyice yogunlasmistir.




Bu defa o devrin, yani Hakki Tarik Us'un Vakit gazetesi Mustafa Kemal Pasa'nin ziyaret ve görüsme haberlerine genis yer verirken ilginç bir fotograf da yayinlar.
Alt yazisina "Hususi fotografçimizin aldigi resim" kaydi düsülen bu fotografta TBMM Reisi Mustafa Kemal Pasa'yi basinda kalpagiyla Eskisehir tasindan mamul uzun bir tespihi seçerken görüyoruz. Hem de öyle böyle degil, görüntüye bakilirsa tekkelerde çekilen 999'luk tespihlere benziyor Pasa'nin elindeki.
Satin alip almadigini bilmiyoruz tabiatiyla. Buraya fotografin altindaki yaziyi da aliyorum: "Mustafa Kemal Pasa Eskisehir tasindan mamul tespih vesaire satin alirken."

Arayin bakalim bu fotograflara rastlayabilecek misiniz elinizdeki yayinlarda? Pek sanmiyorum. Hele sonuncusunu temin edebilmek için epeyce ter döktügümü söylemeliyim.
Isimiz uzun ve zor anlayacaginiz… Atatürk'ün resimlerine bile sansür konuluyorsa varin gerisini siz düsünün…

* Atatürk'ün Yayınlanmayan Fotoğrafları * VARAN İKİ! *

Bu resimler, Çankaya ve türban tartışmalarının gök kubbemizde sık sık çınladığı şu günlerde Atatürk döneminde kapalı kız ve kadınlara bakışın da yeniden sorgulanmasına vesile olursa ne mutlu bana

Fotoğraf- 1

Bu fotoğraf Cumhuriyet’in ilanından 5 ay kadar önce, Mayıs 1923’de Çankaya Köşkü’nde çekilmiş. Atatürk, yanında kayınbiraderi, kayınvalidesi Adviye Hanım ve Latife Hanım olmak üzere bir hanım misafirle köşkün fotoğrafçısına böyle poz vermiş. Bir başka deyişle, üç çarşaflı hanım Çankaya’da




Fotoğraf- 2






Bu fotoğraf Manisa’da çekilmiş. Tarih 1922 güzü. Halk Mustafa Kemal Paşa’yı heyecanla bağrına basmış. Sağda ve solda görülen ama yüzleri görünmeyen peçeli ve çarşaflı hanımlar, Manisalı öğretmenler olmalı. Önde bir öğrenci muhtemelen Gazi’ye şiir okuyor.



Fotoğraf- 3









Bu defa Akşehir’deyiz. 1922 sonu veya 1923 başı. Gazi, Latife Hanım’la birlikte yurt gezisinde. Sol tarafta gördüğümüz kapalı hanımların kendilerine iyice yaklaşmış bulunan Latife Hanım’a doğru ilerlemek istedikleri beden dillerinden okunuyor. Gazi, fotoğrafın en sağında...


Fotoğraf -4






Türk Kadınlar Birliği Atatürk’ü ziyaret ediyor. Birlik 1924’de kurulduğuna göre fotoğraf Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait olmalı. Atatürk’le birlikte poz veren kadınlardan en sağdaki, yüzünü açmış olsa da çarşafıyla dikkat çekiyor. Hemen yanındaki kadının başörtüsü ise oldukça iddialı. Kadınların her biri farklı tarzlarda da olsa tesettürlüler. Ve kadın haklarını savunuyorlar! Gazi’yi ziyaretlerinin maksadı da kadınlara daha fazla hak talep etmek.



Fotoğraf- 5







Şimdiye kadarki fotoğraflara, ‘o Cumhuriyet’ten önce çekilmiş’ veya ‘ilk yıllarda bu kadarı normal’ diyerek burun kıvıranlar bu fotoğrafa ne diyecekler, merak ediyorum. Yıl bu defa 1937. Atatürk ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, çarşaflı bir kadının derdini dinliyorlar. Yüz hatları ve tavırları kadının başındaki örtüyle değil, içiyle ilgilendiklerini yeterince gösteriyor sanıyorum.